Perşembe, Mart 28, 2024

Platzhalter roof5

 

Arama

Langfristige Artikel

Box Link

Events


 

 PANO

 

 

 

 

Newroz pîroz be!

Newroz piroz bo!

Newroz kutlu olsun!

 

 ----------------------------------------------------------------

 

A r ş i v  ( D e r g i - B e l g e - K i t a p )

 

 

 

 


Rasti Dergisi, Yıl: 2001 Sonbahar, Sayı: 1 - PDF

        İçindekiler:

  • TÊKOŞİN GERÇEĞİ

         Seyfi Cengiz ile Röportaj - Piro Zarek

  • Demokratik Cumhuriyet 'in Güncel Ve Tarihsel Anlamı 

         M. Zilan

  • Hapsedilen Dersim Aydını Üzerine Bazı Notlar

        H. Pulur

  • PYSK ' nın Tasfiyesi ve Duruşumuz

        Reçenasia Komünisti-Komünist Gelenek

     
     
     

  

Dersimzaza.com'dan kısa bir açıklama

Facebook'ta sitemizin ismi ile benzerlik taşıyan bazı sayfalar görülmektedir. Bu sayfaların sitemizle hiç bir ilgisi yoktur. Sitemizin www.dersimzaza.com adresi dışında internet üzerinde herhangi bir hesabı ya da sayfası bulunmamaktadır.

Kamuoyunun dikkatine sunulur.

Dersimzaza.com

 

 

 

 

 

Sancar: Suruç Katliamı kanlı boğma planının ilk adımıydı

img

 

Sancar: Suruç Katliamı kanlı boğma planının ilk adımıydı

 

MA /  21 Temmuz 2020

 

ANKARA - Suruç Katliamı’nın kanlı dönemin başlangıcı olduğunu ifade eden HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, “Türkiye’de de 7 Haziran seçim sonuçları bir bahar müjdesi gibi gelmişti. Ama iktidarın bugünkü ortakları kararlarını 8 Haziran günü vermişlerdi. Bu baharı boğacaklardı. Suruç Katliamı o kanlı boğma planının ilk önemli adımıydı” dedi.

 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin grup toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.
 
Sancar, DAİŞ’in canlı bombalı saldırısı sonucu 33 kişinin yaşamını yitirdiği Suruç Katliamı’na ilişkin konuştu. Katliamın yeni bir kanlı dönemin başlangıcı olduğuna vurgu yapan Sancar, “Suruç Katliamı, acının coğrafyasında acının tarihine kapkara bir sayfa olarak eklendi. IŞİD Türkiye’de bütün barbarlığı ile saldırmaya devam ediyordu. En son gözünü Kobanê'ye dikmişti. Ama Kobanê'de beklemediği bir direnişle karşılaştı. O direnişin sonucunda IŞİD yenildi. Suriye’de gerçekten baharı müjdeleyen bir gelişmeydi bu. Tam o sıralarda dünyada ve Türkiye’de Kobanê ile dayanışma etkinlikleri de yayılmıştı. Türkiye’nin de çeşitli şehirlerinden gençler bu dayanışmaya katılmak için Suruç'a gelmişlerdi. Yakılmış yıkılmış bu coğrafyada Kobanê’ye çocuklara oyuncaklar götüreceklerdi. O gençler dayanışmanın zarafetini temsil ediyorlardı ve bombalarla katledildiler” dedi.
 
‘GENÇLERİN DÜŞLERİNİ EMANET ALDIK’
 
Suruç Katliamı’nın bir dönem noktası olduğunu vurgulayan Sancar, bu sürecin üzerinin örtülmeye çalışıldığına dikkati çekerek, “Hakikatin üstü örtülmeye çalışıldı” dedi. Sancar, “Suruç davası bir kara mizah örneğine dönüştü. Bugüne kadar toplam 14 duruşma görüldü. Ama olayı aydınlatmaya ve sorumluları ortaya çıkarmayı öngören herhangi bir gelişme bugüne kadar yaşanmadı, sağlanmadı maalesef” diye belirtti. Yaşamını yitirenleri anma eylemlerine yönelik polis saldırılarını da kınayan Sancar, “Ama ne düş yolcularının umutları yok edilebilir ne o miras herhangi bir şekilde kirletilebilir. Biz o mirasın sahipleriyiz, o gençlerin düşlerini emanet aldık ve sözümüz var o düşleri mutlaka gerçekleştireceğiz” diye konuştu. 
 
‘İKTİDAR ÜSTÜNÜ ÖRTMEK İSTİYOR’
 
Sancar, sözlerini şöyle sürdürdü: “Suruç Katliamı’ndan iki gün sonra yine aynı bölgede bir başka kanlı karanlık oyun devreye sokuldu. 2 polis memuru evlerinde katledildi. Bu olay bahane edilerek savaş politikalarına dönüş ilan edildi iktidar tarafından. Bu kanlı cinayetlerin de üstünü örtmek istiyor iktidar. Bugüne kadar hakikati aydınlatmak için yapılan tüm girişimleri engelledi, sonuçsuz bıraktı bu iktidar. Bakın sanık avukatlarından Hüseyin Atay'ın açıklamaları ibret verici bir belge olarak karşımızda duruyor. Bir polis memur delilerle oynadıklarını itiraf etti.
 
DEVLTE VE İKTİDARIN KARANLIK SENARYOSUDUR
 
Ceylanpınar’da gerçekleşen bu cinayetler devlet ve iktidarın karanlık bir senaryosudur. Bu senaryo ile Türkiye’de Kürt sorununun yeniden savaş politikalarına dönülmek istendi ve demokrasi umutları yıkılmak istendi. Aradan geçen 5 yılda iktidar Ceylanpınar olayını konuşmak istemedi. Biz meclis grubu olarak defalarca araştırma önergesi vermemize rağmen bunların hiçbir kabul edilmedi tamamı iktidar blokunun oylarıyla reddedildi. Oysa eğer bir araştırma komisyonu kurulacak olsa çoğunluk iktidar partilerinde olacaktı. Dolayısıyla normal şartlarda korkmamaları gerekiyordu böyle bir araştırma komisyonunun çalışmaya başlamasından. Ama hayır, hakikatin konuşulma ihtimalinden bile korkuyorlar. O nedenle olayın aydınlatılmasını sağlayacak hiçbir adıma izin vermiyorlar. Bugün Ceylanpınar'da o cinayetlere ilgili dava çökmüş durumda. Böylece savaş politikalarına gerekçe yapılan o olay da ellerinden kaçmış gitmiş durumda.
 
AMAÇ UMUDUN BOĞULMASIYDI
 
Bu ülkede tam o yıllarda o günlerde heyecan verici olaylar da umut verici gelişmeler ortaya çıkıyordu. 7 Haziran 2015 bunların en önemlisiydi. 7 Haziran seçimlerinde yüzde 13’ün üzerinde oy almıştı HDP ve 80 milletvekili ile Meclis'e girmişti. Böylece özgürlük çoğulculuk ve demokrasi yolunda umutların yeşermesi mümkün olmuştu. Tıpkı Suriye’de IŞİD’in yenilmesini baharı müjdelemesi gibi, Türkiye’de de 7 Haziran seçim sonuçları bir bahar müjdesi gibi gelmişti. Ama iktidarın bugünkü ortakları kararlarını ta 8 Haziran günü vermişlerdi. Bu baharı boğacaklardı. Suruç Katliamı o kanlı boğma planının ilk önemli adımıydı. Amaç umudun boğulmasıydı, mücadelenin çökertilmesiydi, hakların buluşmasını önüne kanlı duvarların örülmesiydi. Çünkü 7 Haziran halkların buluşmasının bir zaferiydi.   Kobanê direnişi de halkların buluşmasının güzel bir örneği ve parlak bir zaferiydi.”
 
Sonra 15 Temmuz 2016'daki o karanlık darbe girişimi ortaya çıktı. İktidar bu darbe girişimini bir ‘lütuf’ olarak gördüğünü apaçık itiraf etti. Bu lütuftan da sonuna kadar yararlandı. 15 Temmuz darbe girişimi çok şükür başarısızlığa uğradı. Çünkü silahlı herhangi bir darbe girişiminin, siyasi herhangi bir darbe oyununun asla başarılı olmasını istemeyen güçlerin başında biz geliyoruz. 
Hem 15 Temmuzla hesaplaşılması hem de bu ülkede darbelerin kaynaklarının unutulması için tek yolun demokrasi ve hukuk devletinden geçtiğini ısrarla vurguladık. Ama iktidar bu yolu tercih etmedi, kafasına koymuştu, kararlarını vermişlerdi. 5 gün sonra 20 Temmuz 2016'da OHAL ilan ettiler. Artık bir sürekli darbe ortamına girmişti Türkiye. Bu darbeler askeri güçler tarafında değil, siyasi iktidar tarafında tezgahlanıyordu.
 
BU REJİM DİKİŞ TUTMUYOR
 
OHAL rejimi aslında geçici bir tedbir olarak düşünülmemişti. 16 Nisan 2017 referandumu ile adına Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi dedikleri yeni bir düzen kurdular. Bu düzen gerçek anlamda OHAL'i kalıcılaştırma anlamına geliyordu. O nedenle olağan bir yaşamın ortadan kalkması için ne gerekiyorsa yapmak zorundadır OHAL rejimi. 
 
Zihniyetlerin doğalarını bir gereğidir düşman ve kutuplaşma yaratmak ve gerilim üretmek. Böyle bir rejimin vazgeçilmez araçlarından biri de savaş yaratmaktır. İçeride savaş, dışarıda savaş. Ama dikiş tutmuyor bu rejim. 100 binleri aşan insanları ihraç ettiler KHK’lerle, keyfi işlemlerle. Hukuku kendilerinin bir oyuncağı haline getirdiler. Yargıyı topluma hiza vermek için bir sopaya dönüştürdüler, basını susturdular. Her itiraza şiddetle yöneldiler ama yine de dikiş tutturamıyorlar. Bu toplum bu rejime rıza vermiyor.
 
İKTİDAR BÜYÜK KAYBETTİ
 
Bu rejim dikiş tutmuyor. Bunun son örneği, son kanıtı, yerel seçimler olmuştur. 31 Mart ve 23 Haziran 2019 seçimleri. İktidar çok büyük kaybetti. HDP demokrasi için demokrasinin önünü açmak için bir seçim politikası belirledi. Halklara toplumun bütün vicdanlı iyi insanlarına seslenen bu politika başarılı oldu. Şimdi bu mücadeleyi yeni bir aşamaya taşıyoruz. 1 Haziran’da ilan ettiğimiz siyasi tutum belgesinin bir parçası olan Demokratik Mücadele Programı’mızı büyük bir kararlılıkla hayata geçirmeye devam ediyoruz. Biz mücadelede kararlı, gücümüze inançlı olduğumuz sürece bu rejimin dikiş tutması mümkün değil. İlk seçimlerde hem bu iktidarı göndereceğiz hem de yeni hayatı inşa edecek toplumsal gücü ortaya çıkaracağız.
 
KADIN MECLİSİ HDP’NİN OMURGASIDIR
 
Geçtiğimiz hafta, HDP olarak bizleri derinden sarsan üzüntüye ve utanca boğan iki çirkin olay yaşandı. Partimize mensup iki milletvekili kadına karşı şiddet ve cinsel saldırı olaylarıyla gündeme geldiler. Bu tür olaylarla gündeme gelmek elbette bizi sarsar. Saflarımızda bu çirkinliklerin yaşanması elbette bizi utandırır. Ama HDP'nin ilkeleri sağlamdır, değerleri köklüdür. Bu değerlerin bu ilkelerin en güçlü sütunu kadın mücadelesidir. Bu parti kadın mücadelesi ile var olmuş bir partidir. Kadın Meclisi, HDP’nin omurgasıdır.
 
MENSUR IŞIK İÇİN SÜREÇ DEVAM EDİYOR
 
Kadın Meclisi bu gelişmeler üzerine hemen harekete geçti. Mensur Işık için Disiplin Kuruluna başvurdu ve derhal bu milletvekili Merkez Disiplin Kurulumuza sevk edildi. Merkez Disiplin Kurulunun süreci devam ediyor. Belli usuli işlemler var, o yüzden henüz sonuç çıkmadı. Bu usuli işlemlerin gerçekleşmesi için belli sürelere ihtiyaç var ama Merkez Disiplin Kurulumuzun gerekli kararı vereceğinden şüphe duymuyoruz. 
 
KADININ BEYANI ESASTIR İLKESİ TARTIŞILMAZ
 
Diğer çirkin olay, Mardin Milletvekili Tuma Çelik’in bir kadına cinsel saldırıda bulunduğu iddiasıyla gündeme geldi. Bu olayla ilgili Kadın Meclisimiz bir açıklama yaptı. O açıklamada da olaydan daha önce haber alındığı, haber alındıktan hemen sonra da harekete geçildiği açıkça belirtiliyor. Bu olay haber alındığında Kadın Meclisi bekleneceği üzere gecikmeden araştırmasına başladı. Yine Kadın Meclisimizin açıklamasında vurgulanan nokta; kadınla doğrudan görüşmeler gerçekleşti. Elbette bizde ‘kadının beyanı esastır’ ilkesi tartışmasız geçerli. Kadına ısrarla sorulmasına rağmen cinsel saldırı veya taciz ile ilgili herhangi bir beyanı olmadığı kayda geçildi. Ancak daha sonra kadının savcılığa başvurduğu anlaşıldı ama bizim bundan haberimiz olmadı. Bir eksiğimiz varsa budur, gecikmişliğimiz varsa budur, bunun sebeplerini araştırır ortaya çıkarırız. Kusurumuz varsa önce kendi içimizde bunların gereğini yerine getiririz. Bir eksiğimiz varsa halkımıza hesap vermekten asla kaçınmayız.
 
BİZE YÖNELİK SALDIRILARIN AMAÇLADIKLARI SONUCA ULAŞAMAZ
 
HDP olarak bizlerin kadına karşı şiddet ve kadına yönelik suçlar konusunda en ufak tereddüdü olamaz. Hiçbir şekilde hiçbir düzeyde mazeret üretmeye izin verilmez. O nedenle buradan bize yönelik saldırıların amaçladıkları sonuca uluşması mümkün değil. Biz isterdik ki bu olaylar bizim içimizde gerçekleşmiş olsa bile esas itibariyle kadın hakları için mücadelenin bir vesilesi haline getirilsin. Kadına karşı şiddetin ve cinsel saldırıların daha güçlü bir mücadele ile yok edilmesinin bir vesilesi olsun. HDP, bu olayın içimizde gerçekleşmesinden elbette utanç duyar ama gereğini yapar. Buradan daha fazla arınarak, değerlerimizi daha da güçlendirerek yürüyeceğimizden kimsenin şüphesi olmasın. 
 
KADIN KAZANIMLARINI BİR ERKEĞİN YOK ETMESİNE İZİN VERMEYECEĞİZ
 
Nitekim Disiplin Kurulumuz da Tuma Çelik ile Kadın Meclisimizin yaptığı başvuruyu hızla sonuçlandırdı ve Çelik’in partiden hızla uzaklaştırılmasına, kesin ihracına karar verildi. Bütün siyasi partilerin ve devlet yetkililerin yapması gereken şey, kadına yönelik şiddetle dürüstçe mücadele etmektir. Siyasi partilerin de nerede ortaya çıkarsa çıksın bu şiddete fırsat vermeden karşısında durmaları görevleridir, sorumluluklarıdır. 
HDP olarak bizim yaptığımız da tam budur. Biz kadına karşı saldırıların her türüne karşı durduk, bundan sonra da karşı durmaya devam edeceğiz. HDP yıllardır örülen kadın mücadelesini ve kazanımlarını hiçbir gücün ve hiçbir erkeğin yok etmesine izin vermeyecektir. Bunun sözünü bir kez daha sizlere ve bütün halkımıza veriyoruz. Partiden on binlerce kadının emeği var. Bedel ödeyen on binlerce kadının emeği ile parti buraya geldi.
 
TEMİZ DEĞERLERİN AYNASINI TUTMAYA DEVAM EDECEĞİZ
 
Bu mücadelede biraz önce söylediğim gibi eksikliklerimiz ortaya çıkabilir, geç kalmışlıklarımız olabilir, bunun özeleştirisini kendimize, kurumlarımıza ve halkımıza vermekten tereddüt duymayız. Biz herkesi bu gibi çok önemli konularda daha samimi ve açık ve dürüst davranmaya davet ediyoruz. Bize yapılan eleştirilerin hepsini- saldırıları demiyorum- dikkate alırız ama burada ‘senin de dibin kara’ söylemine sığınacak da değiliz. Ama gerçekler de herkesin gözü önündedir. Kadını nefessiz bırakmayı varoluşunun temeli gören güçler, elbette mesele bizim içimizde olunca söz söylesinler ama dönüp aynaya baksınlar. Biz hem içimize hem bütün Türkiye’ye hem de bütün güçlere bu temiz değerlerin aynasını tutmaya devam edeceğiz.”