Perşembe, Nisan 18, 2024

Platzhalter roof5

 

Arama

Archiv

Trump neden Suriye’de muhaliflerin katlettiği çocuklar için üzülmüyor?

 

Trump neden Suriye’de muhaliflerin katlettiği çocuklar için üzülmüyor?

 

"80’den fazlası çocuk 126 kişinin ölmesinin ardından Beyaz Saray hiçbir şey söylemedi"

 

Çeviri *

Suriye’de bu hafta onlarca çocuk öldürüldü ama ABD başkanı bırakın harekete geçmeyi, bu çocukların ne kadar güzel olduklarıyla ilgili ir açıklama dahi yapmadı. AB ve İngiltere’den de bir açıklama gelmedi. Batılı ülkeler, terör kurbanları Şiiler olduğunda da eşit şekilde öfkelerini göstermeli. Ya da belki bu durumu önemsemiyoruz.

Bu çok büyük bir ikiyüzlülük. Sanırım bazı ölü Suriyeli bebekler önemli. Diğer ölü Suriyeli bebekler pek önemli değil. Suriye’de iki hafta önce yaşanan kitlesel katliamda çocuklar ve bebeklerin ölmesi liderlerimizi çok öfkelendirdi. Ama bu hafta Suriye’de yaşanan katliamda daha fazla çocuk ve bebek ölse de, bu olay ahlaki değerlerimizi koruduğunu iddia edenler tarafından sessizlikle karşılandı. Peki neden böyle?

Suriye’de 4 Nisan’da kimyasal saldırı, bebekler ve çocuklar dahil 70’den fazla kişiyi öldürdüğünde Donald Trump Suriye’ye füze saldırısı emri verdi. Amerika bunu alkışladı. Ve tabi medya da. Ve hatta dünyanın büyük bölümü de. Trump Beşşar Esad için “şeytan” ve “hayvan” dedi. AB Suriye rejimini kınadı. Downing Street gaz saldırısını “barbarlık” olarak niteledi. Neredeyse tüm Batılı liderler Esad’ın indirilmesini istedi.

Ancak bu hafta sonu Halep yakınlarında sivil mültecileri taşıyan bir konvoya düzenlenen intihar saldırısında, 80’den fazlası çocuk 126 kişinin ölmesinin ardından Beyaz Saray hiçbir şey söylemedi. Ölü sayısının çok daha fazla olmasına rağmen Trump üzüntülerini bildirdiği bir tweet dahi atmadı. ABD Donanması,Suriye’ye sembolik düzeyde bir kurşun bile atmadı. AB’den tek kelime gelmedi. Downing Street barbarlık konusunda bir anda sessizliğe gömüldü.

Hiç utanmıyorlar mı? Bu nasıl bir vurdumduymazlık? Bu ne utanmazlık böyle? Masum insanlara yönelik son saldırının ilk katliam kadar gözyaşı ve öfkeye değmeyeceğini düşünmek ne kadar sinir bozucu bir şey. Halep yakınlarında öldürülen ve neredeyse tamamı sivil olan 126 Suriyeli, Suriye’nin kuzeyinde hükümet kontrolündeki köylerden tahliye edilen Şii Müslümanlardı. Katilleri de ya Batı’nın silahlandırdığı Sünni “isyancı” gruplardan biri olan El Nusra’dan (El Kaide) ya da IŞİD’dendi. Yani bizim üzüntümüze değmezdi.

Sahnede ayak sesleriyle yerini alan BM, her zamanki gibi sessizliğini korudu. Papa Francis, olayı “alçaklık” olarak niteleyip “sevgili Suriye” için dua etti. Ve Katoliklik karşıtı bir baba tarafından yetiştirilen ben, Papa’yı ve özellikle Francis’i düşünürken her zaman söylediğim üzere şöyle dedim: İyi kalpli yaşlı Papa! Neredeyse var olmayan Esad karşıtı Özgür Suriye Ordusu bile saldırıyı ‘terör eylemi” olarak kınarken, neden?

Ama durum bu. Bir anne olan Ivanka Trump’ın 4 Nisan’da kimyasal saldırının yaşandığı Han Leyhun’daki görüntülerden ne kadar etkilendiğine ve babasını bu konuda bir şeyler yapmaya zorladığına dair acıklı hikayeleri hatırladım. Sonra da AB’nin dış ilişkiler ve güvenlik ‘Yüksek Temsilcisi’ Federica Mogherini saldırının korkunç olduğunu söyledi ama öncelikle bir anne olarak konuştuğu konusunda ısrar etti. Elbette ki haklılar. Peki Suriye’nin kuzeyinden, patlamış bebek ve çocuk bedenlerinin plastik torbalara konduğunu gösteren fotoğraflar geldiğinde, onun ve Ivanka’nın annelik duygularına bir şey oluyor mu? Sessizlik.

Cumartesi günü yaşanan saldırının kasıtlı ve korkunç bir vahşet olduğuna şüphe yok. İntihar bombacısı mültecileri taşıyan otobüslere elinde çocuklar için şekerler ve patates cipsleriyle yaklaştı. Bu arada bu insanların Esad karşıtı isyancıların (elbette bir bölümünü bizim silahlandırdığımız) kuşatması altında açlık çeken Şii siviller olduğunu ekleyeyim. Ama Trump’ın daha önce yaşanan gaz saldırısının kurbanları için söylediği sözlerle, onların “güzel bebekleri” bizi öfkelendirmedi. Şii oldukları için mi? Ya da katiller Batı ile yakın olabilir. Ya da, belki de asıl önemli nokta bu, bu insanlar yanlış türden bir katilin kurbanları.

Şu anda istediğimiz şey, 4 Nisan’daki gaz saldırısının “baş şüphelisi” olan “şeytan”, “hayvan” ve “zalim” Beşşar Esad’ı suçlamak. Kimse rejimin vahşetini, işkencelerini, şiddet tarihini sorgulamamalı.

Ancak Baas rejimini ve savunduklarını lanetleyen Araplar arasında bile, 4 Nisan’daki saldırıdan Esad’ın sorumlu olduğu konusunda büyük şüphe var. Solcu ve Suriye yanlısı İsrailli yazar Uri Avneri bile, Suriye’deki savaşı kazanmakta olan Esad’ın neden böyle bir suç işleyeceğini soruyor. Böyle bir saldırı sonuçta Rusya hükümeti ve ordusunu utandırır, Batı’nın Esad’a yönelik yumuşayan tavrının yeniden rejim değişikliğine desteğe dönüşmesine yol açardı.

Rejimin ve Rusların Suriye’nin Han Şeyhun’da El Nusra’ya ait bir silah deposunu vurduğu ve patlamalar yaşandığı yönündeki iddiası da, mart ayında Musul’da yüzden fazla Iraklı sivilin öldürülmesi konusunda Amerikalılar aynı gerekçeyi dile getirmemiş olsaydı kolayca reddedilebilirdi. Ancak tüm bunların batı Halep’e giden mültecilere yönelik kanlı saldırıyla bir ilgisi yok. Bu insanlar, Suriye ordusu ve muhalifler arasındaki rehin pazarlığının bir parçasıydı. Buna göre Suriye ordusu ve müttefikleri tarafından kuşatılan köylerdeki Sünni muhalifler İdlib’den ve muhaliflerin elindeki bölgelerden çıkarılacak, buna karşılık olarak da El Nusra, IŞİD ve “bizim” isyancılar tarafından kuşatma altında tutulan Şii köylüler güvenli geçiş yolları üzerinden hükümetin elindeki alanlara geçecekti. Cumartesi günü yaşanan intihar saldırısının kurbanları da bu insanlardı. Bazı askerlerle beraber Fua ve Kefraya köylerinden Halep’in güvenli bölgelerine geçen Şii köylülerdi.

Bir etnik temizlik ya da düşmanlarına göre Beşşar’ın yeni bir günahı olup olmaması fark etmez, ancak bu noktanın tartışılması gerekiyor. El Nusra, Fua ve Kefraya’daki köylüleri evlerinde kalmaya zorlamadı çünkü bazı Sünni savaşçılarının kuşatma altındaki bölgelerden çıkmasını istiyordu. Humus Valisi, geçen ay “isyancıların” konvoylarında İdlib’e giden Sünnilere evlerinde kalmaları ve kentten ayrılmamaları çağrısı yaptı. Ancak bu bir iç savaş ve korkunç çatışmalar nesiller boyunca kentleri ve kasabaları bölüyor. İç savaşın sona ermesinden 27 yıl sonra Lübnan’ın haline bakın.

Ancak masum insanlara yönelik bu iki katliama verdiğimiz tepki, bu ahlaksız, adaletsiz ve korkunç iç savaştaki rolümüzü kanıtlıyor. Esad hükümetinin Sünni kurbanları olduğuna inandığımız “küçük güzel bebekler” için ağladık ve hatta savaşa gittik. Ancak eşit olan insanlığın Şii bebekleri bu hafta sonu paramparça olduğunda Trump olayı bundan daha fazla görmezden gelemezdi. Ve Ivanka ve Federica’nın annelik duyguları yok oldu.

Ve biz Ortadoğu’daki şiddetin bizimle bir ilgisi olmadığını öne sürüyoruz.

______________________________________________________________

Robert Fisk *  

Bu yazı ilk olarak http://www.independent.co.uk'de yayımlanmıştır