Çarşamba, Nisan 17, 2024

Platzhalter roof5

 

Arama

Archiv

Syriza’dan iki ses: Varoufakis ve Lapavitsas – Korkut Boratav

 

Syriza’dan iki ses: Varoufakis ve Lapavitsas

Korkut Boratav / sendika.org /
 
 8 Mayıs 2015
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Yanis Varoufakis’i tanıyorsunuz. Çipras hükümetinin Maliye Bakanı ve Troyka ile Syriza arasındaki müzakereleri başlatan kişi…

Ne görüşülüyor? Troyka’nın Yunanistan’a açtığı ikinci kredi paketinin son diliminin (7,2 milyar avro’nun) Syriza hükümetine ödenmesi… Niçin ödenmiyor? Önceki hükümetin kredi karşılığında kabul ettiği “reformlar” uygulanmadığı için… Başka? Yunanistan’ın 300 milyar avro’yu aşan borcunun sonraki yıllarda nasıl ödeneceğini de belirlemek için…

Görüşmeler Yunanistan aleyhine seyretmekteyken (23 Nisan’da) Varoufakis, bir web sitesinde (www.project-syndicate.org/) “A New Deal for Greece?” başlıklı bir yazı yayımladı ve Brüksel’deki görüşmelerin bir bilançosunu çıkardı.

Kuşbakışı gözden geçirelim.

***

Varoufakis, önce, Yunan ekonomisindeki bozukluklar konusunda tarafların görüş birliğine ulaştıklarını ileri sürüyor. Hangi bozukluklar?

Vergi sistemi perişan, emeklilik sistemi hastalıklı; emek piyasası paramparça; yönetim hantal; kamu kaynakları israf ediliyor; mal piyasalarında rekabet yetersiz; eşitsizlik vahim boyutlarda…”

Çözümlerin, malî disiplin ve reform alanlarında aranması gerektiğinde de fikir birliği oluşmuş; ama çözüm yolları üzerinde anlaşmak mümkün olmamış.

Malî disiplin konusunda ayrılık nedir?

Troyka, borçların milli gelire oranı ile ilgili bir hedef (2020’de %120) belirliyor ve bu hedefe ulaşmak için her yıl bütçede hangi oranda faiz dışı fazla verilmesi gerektiğini saptıyor. Bu yöntem, Varoufakis’e göre bir “kemer sıkma tuzağıdır.” Zira, bütçe fazlaları milli geliri aşağı çektiği için, “maliye hedefleri de bir türlü gerçekleşmemektedir.” Yazar, gerçekçi ve alternatif tek çözümü, “borcun yeniden yapılandırılması” olarak öneriyor.

Maliye Bakanı, ikinci anlaşmazlığı, “reform tuzağı” olarak ifade ediyor.

Önceki reform programı, “ücretleri, emekli maaşlarını, emeğin kazanımlarını kısarak gerçekleşecek içsel bir devalüasyona ve özelleştirilmelere dayanmaktaydı.” Beklentiler tutmamıştır. Örneğin emek maliyetlerinde düşmeye rağmen istihdam ve ihracat artmamıştır. “Halk reform yorgunudur.” Devam, hiçbir sorunu çözmeyecektir; üstelik, “Yunanistan’ın toplumsal dokusu daha da zedelenecek ve halkın reformları desteklemesi mümkün olmayacaktır.”

Varoufakis hâlâ iyimser: “Bu görüş ayrılıkları kapatılamayacak boyutlarda değildir.”

***

Yunan borcunun mali disiplin yoluyla ödenmesinin imkânsızlığı ve aslında bir toplumsal yıkım senaryosu olan “reformlar”ın sonuçları hakkında Varoufakis’in söyledikleri tamamen doğrudur.

Ne var ki, galiba, bu ilginç iktisatçının başka bir hatası var: Rasyonalizme, sağduyuya iflah etmez bir tutkunluk… Akıl için yol birdir; doğrular öğretildikçe sabit fikirler, saplantılar er veya geç ortadan kalkacaktır.

Üstadın üç ay boyunca Troyka ile sürdürdüğü görüşmelere de aynı iyimserlikle yaklaştığı anlaşılmaktadır: AB maliye bakanlarını, Lagarde’ı, Draghi’yi ısrarla aydınlatmaya çalışmıştır. Yazısında kısaca değindiği “gerçekleri, olguları” Brüksel’de daha da ayrıntıyla anlatıp öğrettikçe, sağduyunun galip geleceğini sanmıştır.

Tam aksine, esasen diplomasiye, protokole uymayan kılık kıyafeti, davranışları ile Brüksel’de fazlasıyla yadırganan Varoufakis, bir de Avro Bölgesi Maliye Bakanları’na (“cühelaya”) basit ve geçerli iktisadi olguları öğretmeye kalkışınca tahammül sınırları zorlandı.

Bu üslup ve biçim hatalarına, aykırı bir yazı (belki de bardağı taşıran son damla) daha eklendi ve Troyka’nın tabuları olan “borçların yeniden yapılandırılması ile reformlara son verilmesi” önerileri yeniden ortaya atıldı.

Yazı yayımlandıktan üç gün sonra, “umumi istek üzerine” Çipras, Varoufakis’in Brüksel’deki baş müzakerecilik görevine son verdi; yerine ılımlı bir kişi olarak bilinen Theokarakis’i getirdi.

Ne var ki, görev değişikliği, görüşmelerin seyrini etkilemedi. Son darbe IMF’den geldi: Bütçe hedeflerinin gerçekleşemeyeceği anlaşıldığı için IMF kredilerinden son taksit (3,6 milyar avro) Yunanistan’a hiçbir şekilde ödenmeyecektir.

Syriza, köşeye sıkıştırılmakta; tam teslimiyete zorlanmaktadır.

***

Varoufakis’in yaklaşımını, Syriza’nın sol kanadından bir başka iktisatçı milletvekili Kostas Lapavitsas iki yazıyla eleştiriyor (Guardian, 3 Mart ve Verso blog, 30 Nisan).

Lapavitsas’ın ilk yazısı Şubat sonunda Syriza, Troyka’nın belirlediği gündemi görüşmek zorunda kalınca yayımlandı. Yazı, zorlama bir iyimserlik ile başlıyor: “Avrupa solu, kendi yanılgılarından arınırsa, Yunanistan’ın başarısından kazançlı çıkacaktır.”

Avrupa solu??? Müzakerelere katılan Avrupalı sosyal demokratlar (Hollanda İşçi Partisi’nden Dijsselbloem, Fransa Sosyalist Partisi’nden Moskovici ve Sapin ile Almanya’da koalisyon ortağı olan SPD’liler) kastediliyorsa, vahim bir yanılgı… Emperyalizmin aktif, hatta azgın ortağı olan bu akım, nasıl olur da hâlâ “yanılgılardan arınması umulan Avrupa solu” olarak görülür?

Esasen yazısının sonunda Lapavitsas da Syriza’ya “radikal konumu sürdürmek ve olağanüstü likidite önlemleri için hazırlanmak” çağrısında bulunuyor.

Ne demek “olağanüstü likidite önlemleri”? Avro’dan çıkma seçeneğini gündem dışı tutarak Troyka’yı iknaya çalışan Varoufakis/Çipras ikilisinin bu türden bir hazırlık içinde olmadığı ortadaydı.

İki ay geçti. Varoufakis görevden alındı. Troyka gerilemedi. Lapavitsas Nisan sonunda “ne yapmalı?” sorusuna geri döndü.

Syriza’nın seçmenlerinden aldığı yetki, “programını Avro’da kalarak hayata geçirmek” olarak özetlenebilir. Lapavitsas temel güçlüğü ortaya koyuyor: “Artık anlaşılmıştır ki bu iki şey bağdaşamayacaktır. Bir referanduma gitmeden bu zorunluluk kamuoyuna anlatılmalı ve Troyka ile kopukluk yaratmadan; tek yönlü eylemlere başvurmadan avro’dan çıkışın müzakeresi başlatılmalıdır.” Bu görüşmelerin vazgeçilmez bir öğesi de, “Yunanistan borcunun yeniden ve derinden yapılandırılması olmalıdır.”

Almanya kabul eder mi? Lapavitsas iyimser olmak istiyor: “Çıkışın Avro Bölgesi’ne maliyeti borçların yeniden yapılandırılmasıdır; kazancı ise döviz kurunu korumak ile sulh ve sükûn olur. Danışıklı mı olur, çatışmalı mı; bilmiyorum. Fakat, bir noktadan sonra Avro’dan çıkış kaçınılmazdır.”

Peki, sonrası? Lapavitsas’a göre borç yükünün hafifletilmesi, %15-20 sınırlarında kalan bir devalüasyon, iç talebin canlandırılması ve sanayi politikaları sonunda Yunanistan ayağa kalkabilir.

Bu seçeneği frenleyen etkenlerden biri olan Yunan halkının Avro tutkusu nereden geliyor? Lapavitsas, “Avrupa’nın çevre ülkeleri için Avro, Avrupalılık demektir” teşhisini yapıyor ve böylece Yunan kolektif bilincinin büyüklük psikozuna da değinmiş oluyor: (Ezcümle, “biz Brezilya, Arjantin, Malezya değiliz; Türkiye hiç değiliz; Avro’muz var; Avrupalıyız!!!)

Peki, Almanya engeli? Lapavitsas’a göre Avrupa’nın en suçlu ülkesi Almanya’dır. Yunanistan’ı dış açıklara mahkûm eden ihracat başarımı, kendi işçilerinin sırtından sağlanmıştır. İhracatçı şirketler ve bankalar da kazançlı çıkmıştır; ama “egemen ideoloji de neo-liberalizm değil, Avrupalılık’tır.”

Emperyalizmin bir alt-bölgesi, Avro aracılığıyla oluşmuştur. Emperyalist sistemin son kırk yılının tipik özellikleri (finans kapital ihracına dayalı kronik bağımlılıklar ve krizler) Avro Bölgesi’nin merkezi (Almanya) ile çevresi (Yunanistan) arasında gerçekleşmiştir.

Kısacası “Avrupalılık” suçlaması, aslında, yanlış hedeftir. Adını doğru koymak gerekir: Emperyalizm…