Cuma, Mart 29, 2024

Platzhalter roof5

 

Arama

Archiv

SYRIZA Teslim Oldu: Şimdi Yenilenmiş Bir Halk Direnişinin Zamanıdır

 

SYRIZA Teslim Oldu: Şimdi Yenilenmiş Bir Halk Direnişinin Zamanıdır[1]!

 

Theodoros Karyotis[2]

(Çeviri: Mustafa Durmuş / Siyasihaber.org)

Syriza kreditörlere takıldı kaldı. Acilen bir taban hareketine ihtiyaç var. Yeni bir mücadele dönemi başlıyor.

Referandumda emekçi sınıflar ve orta sınıflar beş yıldır uygulanan kemer sıkma politikalarına ve Yunan halkının aşağılanmasına “hayır” dediler. Ancak ardından geçen bir hafta içinde referandumda oylanandan daha ağır bir kemer sıkma programının uygulanması konusunda SYRIZA Avrupalı kreditörlerle uzlaştı. Böylece Yunanistan’ı Avrupa’nın borç sömürgesine dönüştüren bir sürecin de önü açıldı. O halde “Hayır” nasıl “Evet”e dönüştü?

SYRIZA’nın İkilemi

SYRIZA’nın, referandumda elde ettiği halk desteğini “TROYKA ile yapacağı müzakerelerde elini güçlendirmenin bir aracı olarak kullanma taktiği” geri tepti. Başta Almanya olmak üzere Avrupa devletleri, kemer sıkma programı yumuşatılmazsa Yunanistan’ın batacağı yönündeki tehdidi ciddiye almadılar. Böyle olunca da Yunanistan hükümeti kendini bir açmazın içinde buldu: Ya neo liberal uyarlama programının uygulamasını devam ettirecekti ya da ekonomik iflasın politik sonuçlarına katlanacaktı.

SYRİZA ilkini seçti. Böylece Yunanistan hükümeti ile Avrupalı ortakları arasındaki farklılaşma da ortadan kalktı. Mevcut durum “kapitülasyon” ya da “teslimiyet” olarak nitelendiriliyor. Bu çok sıkıntı veren bir suçlama zira bu terimler SYRIZA’nın genel seçimler sırasında verdiği tüm sözlere ters düşüyor.

Yeni anlaşma ile ilk ikisinden de ağır, sosyal mühendislik ve servetin zenginler için yeniden bölüştürülmesinde aşırılıklar içeren yeni bir dönem başlayacak. Bu anlaşma, daha önceki ENFIA hükümetleri gibi hükümetlerce de uygulanmış olan son derece adaletsiz önlemleri, yoksul halkın kendi evlerinde artık kiracı olarak oturabilmelerine neden olan bir çapraz emlak vergilemesini içeriyor. Ayrıca kendi adına çalışanlar için vergi dışı tutulan gelir eşiğini ortadan kaldırıyor ve böylece de pek çok nitelikli işçinin işsizlik tuzağından kurtulmasını önlüyor.

Yeni anlaşma ile TAIPED adlı özelleştirme kuruluşu güçlendirilerek yenilenecek ve limanlar, hava alanları ya da su ve atık su şebekesi gibi alt yapı hizmetleri bu kurum aracılığıyla özelleştirilecek. Ayrıca anlaşma icra altındaki evlere ait borç ertelemesi imkânını da ortadan kaldırarak, İspanya’da görüldüğü gibi yeni bir mülksüzleştirme dalgasının önünü açacak. Tüm bunların ötesinde dolaylı vergiler ve gıda maddesi ve ulaştırma fiyatları artırılırken, emekçilerden alınan sosyal güvenlik katkıları yükseltileceğinden emeklilere yapılan maaş ve ücret ödemeleri net bir biçimde kısılacak.

Bir bütün olarak değerlendirdiğimizde bu üçüncü paketin düşük gelirli sınıfları ve orta sınıfları daha da baskılamak, resesyonu ve işsizliği artırmak, Yunanistan ekonomisinin belkemiğini oluşturan küçük ve orta ölçekli işletmeleri yok etmek ve halka ait tüm kamusal varlıkları uluslar arası sermayeye transfer etmek için tasarlandığı ortaya çıkmaktadır. Bütün bu tasarım yapılırken, bu arada devam eden depresyon ve artan borç yükü ülke ekonomisinin ayakları üzerinde durmasını da önlüyor.

Avrupalı kreditörler aldıkları önlemlerin olabildiğince cezalandırıcı olması için ellerinden geleni yapıyorlar. Örneğin SYRIZA’yı daha fazla itibarsızlaştırmak için talep ettikleri sözde reformların Yunanistan Parlamentosunda hemen yasalaşmasını ve SYRIZA’nın devre dışı bıraktığı TROYKA yanlısı Atinalıların yeniden devreye sokulmasını şart koştular.

Hükümet yetkililerinin ve Parti kadrolarının anlaşmanın olumlu yanlarından söz etmeleri ise son derece gülünç,  zira bu paket de tıpkı önceki hükümetlerin “böyle paketlerden uzun vadede ekonominin fayda göreceği ve halka her hangi bir maliyetin yansımayacağı” biçimindeki söylemlerinin adeta bir kopyası niteliğinde. Oysa anlaşmayı olduğu gibi görmek ve anlatmak daha dürüstçe bir tutum. Bu da anlaşmanın büyük çapta mülksüzleştirme yi amaçladığını ve avro bölgesinin üzerine inşa edildiği sanrıları korumak için tüm ülkenin feda edildiği gerçeğini görmek ve halka böyle anlatmayı gerektiriyor.

Bu gelişmenin SYRIZA’nın ‘ulusal kurtuluşçu’ hükümeti için yolu sonu olduğu anlaşılıyor. Zira Parlamento’da oylanacak olan kemer sıkma paketi SYRIZA’nın kendinin de bir parçası olduğu beş yıllık kemer sıkma karşıtı mücadelenin geçersiz kılınması ve sadece bir hafta öncesinde % 61 “hayır” oyu ile verilen hükme ihanet edilmesi anlamına geliyor.

Şüphesiz, bazılarınca, bunun “negatif sonuçlanan bir kolektif karar olduğu ve şantaja maruz kalan hükümetin an az sancılı yolu seçtiği” ileri sürülebilir. Kuşkusuz avrodan hazırlıksız bir çıkış ve bununla beraber Avrupalı şahinlerce sürdürülecek olan cezalandırıcı önlemler kısa vadede, özellikle de halk sınıfları için tam bir felaket olabilirdi.

Diğer yandan politik gelişmeler çok hızlı ilerliyor: Hükümetteki kartlar yeniden dağıtılacak ve buna göre bir yeni oluşum gerçekleşecek ya da mevcut hükümetin yerine başka bir hükümet kurulacak ve SYRIZA, kendi sonunu da getirecek olan bir yarılmayla karşı karşıya kalacak.

Çelişkili bir ilişki

Son üç yıldır, Yunanistan’daki toplumsal hareketlerin SYRIZA’nın parlamentodaki yükselişi ile ilgili düşünceleri çelişkilerle dolu. Zira bir yandan sol bir hükümet olasılığı çelişkileri kurumsal düzeye taşımanın bir fırsatı idi. Her şeyin ötesinde sokak mücadelesi SYRIZA’nın kendi programına yansıdı ve Parti her zaman toplumsal hareketlerle sıcak ilişkilere sahip oldu.

Diğer yandan SYRIZA, sosyal yaratıcılık ve toplumsal hareketlerin kendi geleceklerini belirlemesinde özne olma rolü ile ilgili olarak yaşanmakta olan meşrulaştırma krizini sonlandıran bir aktör oldu. Bunu da mücadeleyi kurumsallaştırmayı ilerleterek, devlet yönetimi projesine uygun düşmeyen taleplerin marjinalleştirilmesi ve eylemsizlik ve memnuniyet yaratmış olan politik temsil ve yetkilendirme mantığının eski haline getirilmesiyle yaptı.

Aynı zamanda SYRIZA, gerçek bir toplumsal dönüşümün, kapitalist hegemonya mekanizmasının parçalanmadan, egemen iktisadi paradigmanın sorgulanmadan, kapitalist kurumlara tabandan somut alternatifler inşa edilmeden, hatta bölgenin Kuzey ülkelerinin yararına ama Güney’deki çeper ülkelerinin zararına işleyen ihracat sürümlü ekonomi modelini esas alan ‘Parasal Birliğin’ kalıcılığı sorgulanmadan, mümkün olabileceği algısını da yarattı.

SYRIZA liderliği Parti tabanı ve hareket içindeki önceki müttefikleri ile arasına mesafe koydu. Avro bölgesinde kemer sıkmaya son verme biçimindeki ‘A Planı’nın başarısız kalması halinde bölgeden ayrılmayı içeren ‘B Planı’nı, “müzakerelerde gizli gündem sahibi olduğu yönünde” Avrupalılardan gelebilecek eleştirilerden kaçınmak için tuhaf bir biçimde, kamuoyu ile paylaşmadı, tartışmaya açmadı.

Maalesef son gelişmeler şu görüşü giderek haklı çıkartıyor: “Hükümetin meşruiyetini giderek yitirmesi ve kırılganlığı dikkate alındığında, yeni anlaşma sadece yeni “popüler bir ilerici hükümetle” yönetilebilir. Bu muhtemelen bol miktardaki politik sermayesini tüketmiş olan SYRIZA’nın, istemeden de olsa, neden olduğu bir gelişmedir”.

Yanılsama örtüsünü kaldırmak

SYRIZA’nın seçim kampanyası sırasında verdiği sözleri tutmaması ya da kemer sıkma mantığını tersine çevirme konusundaki başarısızlığı, kurumsal yukarıdan aşağıya çözümlerle ilgili yanılsama örtüsünü kaldırıyor ve taban hareketini başladığı yere geri götürüyor. Bu hareket gerçekte, neo liberalizmin topluma yönelik saldırılarına karşı,  temel, uzlaşmacı olmayan, yağmacı kapitalist piyasalar ve başarısız temsili demokrasinin ötesinde farklı bir dünya tahayyülü olan tek güçtür.

Kuşkusuz pek çok dürüst ve kararlı eylemci SYRIZA tabanı ile ilişki içinde. SYRIZA’nın planının başarısızlığını kabul etmek ve Hükümetin anlaşmayı olumlu ya da kaçınılmaz bir gelişme olarak pazarlama gayretlerine direnmek öncelikle onların görevidir.

Eğer SYRIZA, çoğunluk kararıyla iktidarda kalmayı seçerse, böyle bir hükümet olma hali, onun kreditörlere çok daha fazla köleleşmesine neden olacaktır. Böyle bir hükümet bu anlaşmanın acımasız yürütücüsü olacaktır. Bu durumda parti tabanı buna karşı çıkmalı, böyle bir vahşetten kurtulabilmek için diğer toplumsal güç ve hareketlerle birleşmeli, hızlı bir değişimin gücü olmaktan uzaklaşarak, kontrol edemeyecekleri acımasız sistemin gönülsüz uygulamacılarına dönüşebilecek olan Parti hiyerarşisini yok etmelidir.

Geniş anlamda, Sol’un rolü kapitalist barbarlığı yumuşatmak olmamalıdır. Her şeyden evvel bu 1980’lerde kendini tüketmiş olan sosyal demokrasinin amacıdır.  İnsani yüze sahip bir kemer sıkma uygulaması olamaz. Sağ ya da sol neo liberal sosyal mühendislik insan onuruna ve tüm biçimleriyle kamusal hizmetlere yapılmış bir saldırıdır.

Başka yerlerde de şunu belirtmiştim: “Hayır” sonucu çelişkili, net olmayan duygulara neden olan bir sonuçtu. Ona gerçek anlamını kazandırma mücadelesi yeni başlıyor. Tsipras “hayır”  sonucunu “ne pahasına olursa olsun avro bölgesinde kalma yetkisi” olarak yorumladı. Yeni kurtarma paketinin böyle bir yetkinin dışında olduğu ise açık. SYRIZA’nın sahip olduğu tek plan olan A Planı kapitalist güçlere meydan okumadan kemer sıkmaya son vermeyi öngörüyordu, bu başarısız oldu.

Plan B ise, değişik biçimlerde Antarsya, Komünist Parti ve SYRIZA’nın kendi sol platformunca geliştirilen ve “avro bölgesi dışında üretimi esas alan bir yeniden yapılanmayı savunan” bir plan. Avrupa’nın katı tutumu nedeniyle popülaritesi artmış olsa da hala üretimci, devlet merkezci, yukarıdan aşağıya örgütlenmeci bir plandır  ‘Sınırsız kapitalist büyüme, kâr çıkarımcı ekonomi, üretim genişlemesi, kredi ve tüketim gibi kapitalizmin başat yönlerini sorgulayan bir plan değildir. Dahası bu plan ulusal bir kalkan oluşturarak otoriteryanlığa sapma tehlikesini de içinde barındırmaktadır.

Kesin bir dönüm noktası

Yunanistan krizi aslında Avrupa projesi konusunda bir dönüm noktasıdır. Avro bölgesinin şahinleri her zaman tek paranın yapısal sorunlarıyla ilgili olarak çeper ülkelerinin insanlarını suçladılar ve kemer sıkma paketleriyle özel borçları sosyalleştirdiler. Aynı zamanda da Kuzey Avrupa insanının akıllarını büyük medya aracılığıyla yaydıkları yeni sömürgeci ahlaki söylemlerle iyice karıştırdılar, zehirlediler.

Kendi yaşamları üzerinden politik güçlerinin kaybolduğu algısıyla birçok Avrupalı, “otoriter ulus devletlerine geri dönüş sözü” veren yabancı düşmanı gerici partilere yönelmeye başladı. Avrupa Sol’unun zihni ise iyice bulandı zira SYRIZA’nın Yunanistan krizinden insani yöntemlerle çıkma girişiminin başarısızlığı ile birlikte AB temelli dayanışma ve sosyal adalet umutları kayboldu.

Şimdi en geniş toplumsal güçlerin ‘Plan C’ için bir araya gelme zamanıdır. Bu plan toplumsal işbirliği, yerelci öz yönetim ve kamusal hizmetlerin temel alınmasından oluşuyor. Toplumsal dönüşüm söz konusu olduğunda, önemi küçümsenmeden genel seçim politikaları öncelikli eylem alanı olmaktan çıkartılmalıdır.

Avrupa’da demokrasi giderek güç kaybediyor. Bu nedenle de öz örgütlü topluluklar her düzeyde güçlendirilerek bu gidişe meydan okunmalı,  böyle bir demokrasi eksikliği kapatılmalıdır. Bu topluluklar arasında güçlü bağlar oluşturulmalı, dayanışmacı ve ihtiyaç temelli bir ekonomiye geçilmeli ve kamusal hizmetler kolektif olarak yönetilerek, sonuna kadar savunulmalıdır. Ezilenlerin toplumsal karşı gücü sermayenin gücüne doğrudan ve onun en ayrıcalıklı alanı olan ‘gündelik yaşam’da meydan okumalıdır.

Yunanistan’ın kendi içinde “kemer sıkmanın ötesindeki geleceğimizin ne olacağı” tartışması yeni başladı. % 61’lik “kemer sıkmaya hayır oyu” böyle bir tartışmanın acilen yapılması gerektiğini bize hatırlatıyor. Keza bu oy, göreli bir hareketsizliğin, eylemsizliğin ardından, aşağıdan yukarıya doğru inşa edilecek olan yeni toplumsal ilişkileri temel alan toplumsal hareketlerin tekrar faal hale getirilmesinin de gündemde olduğunu hatırlatıyor bizlere. Yaratıcı direnişin kolektif özne olacağı ve gerçekliğimizin aşağıdan yukarıya doğru dönüşümü için sonsuz deneyimlerin yaşanacağı yeni bir dönem bizleri bekliyor.

 


 

[1] Theodoros Karyotis, “Syriza surrenders: time for renewed popular resistance”, http://roarmag.org, 13 Jul 201, adlı kaynaktan Mustafa Durmuş tarafından çevrilmiştir.

[2] Theodoras Karyotis, sosyolog, çevirmen ve Yunanistan’da özyönetimci dayanışmacı ekonomiyi ve kamusal hizmetleri savunmayı hedefleyen toplumsal hareketlere katılan  bir aktivist (autonomias.net’te yazıyor).