Perşembe, Nisan 18, 2024

Platzhalter roof5

 

Arama

Archiv

Darbe içinde darbe!

 

Darbe içinde darbe!

 

Ahmet Aydın

17. 07. 2016

 

15 Temmuz'da askeri darbe girişiminde bulunan ve Fetullah Gülen Cemati’ne bağlı oldukları söylenen güçlerin yayınladıkları bildiriye bakılırsa; onlar, yolsuzluğa, hukuksuzluğa ve otoriter yönetime karşı demokrasiyi korumak için yönetime el koymak istiyorlardı. Erdoğan-AKP ve onunla aynı cephede yer alan iktidar güçlerine bakılırsa, darbe girişiminde bulunanların hedefi "demokrasi ve milli iradeyi" ortadan kaldırmaktı, kendileri ise milli iradeyi temsil ediyorlardı ve demokrasiyi koruyorlardı.

İşin gerçeği bugüne kadar iktidarı farklı düzeylerde paylaşmış ve bugün aralarındaki paylaşım savaş şiddetle yürütülen bir düzeye ulaşmış olan her iki iktidar kliği de yalan söylüyor.

En başta iktidarı elinde tutan AKP ve onunla ittifak halindeki askeri-siyasi bürokrasi güçleri yalan söylüyorlar. Çünkü Türkiye'de demokrasi ve halkın iradesinin hakim olduğu bir rejim yoktur. Dolayısıyla bu darbe girişiminin "demokrasiye ve milli iradeye" karşı yapılmış olduğu koca bir yalandır. Ortada demokrasi yok ki, demokrasiye karşı darbe yapılsın. Türkiye'de "fiilen rejim değişmiştir" ve "anayasa rafa kaldırılmıştır" diyen bizatihi Erdoğan'ın kendisi değil miydi? Dahası, gerçekten de fiilen Türkiye'de yargı, yasama Erdoğan'ın emirleri doğrultusunda işlemiyor mu?

Türkiye’de, 7 Haziran 2015 seçiminden sonra yarı-askeri bir faşist darbe rejimi kuruldu. İktidardaki sivil-askeri güçler, HDP’in başarısı ile sonuçlanan 7 Haziran seçimi sonuçlarını tanımadılar.  Oluşan parlamento aritmetiğine dayalı bir hükümetin oluşturulmasın da izin vermediler. Halkın özgür iradesine, eşit ve güvenlikli seçim koşullarına dayanan demokratik seçim sistemi tümden devre dışı bırakılarak; hile, dinci-faşist terör ve savaş yoluyla halk yeni bir seçime ve tercihe zorlandı. AKP böylesi koşullarda düzenlenen 1 Kasım seçimleri sonucunda, 7 Haziran’da kaybettiği tek başına iktidarı yeniden kazandı.

 Bugün darbe girişimine karşı ‘’milli irade’’ savunuculuğuna soyunmuş olan Erdoğan-AKP iktidarı terör ve savaş yoluyla iktidara gelmekle kalmadı, kan ve can pahasına sürdürülen bir direnişle  % 13 oy almış olan HDP’yi milletvekillerini tutuklayarak fiilen meclisten atmak istiyor ve  yüksek oy oranlarıyla seçilmiş Kürdistan’daki belediye başkanlarını görevden alarak yerine kayyum atıyor. Kısacası Erdoğan-AKP iktidarı zaten halkın iradesine karşı yapılmış bir darbenin ürünüdür. Bırakalım halkın iradesini tanımamayı, bu rejim Kürt halkının fiziki varlığını ortadan kaldırmaya yönelik bir soykırım savaşı yürütüyor. Kürt halkına ‘ya baş eğeceksiniz ya baş vereceksiniz’ diyen Erdoğan değil miydi?

Bu darbe girişimi, genel anlamda var olan faşist rejimin sürdürülmesine yönelik bir düzen içi eylem olduğu için, anti-demokratik ve halkın iradesine karşıt bir niteliğe sahiptir. Ancak bu genel yönelimi dışında, güncel ve pratik anlamda öncelikle demokrasiye ve halkın iradesine karşı değil, Erdoğan ve onunla işbirliği içindeki askeri-siyasi bürokrasinin iktidarına karşı bir girişimdir.

Elbette darbecilerin amacı sadece Erdoğan’ın elinden iktidarı almak değildi. Onlar da tıpkı Erdoğan ve işbirlikçilerinin kurduğu gibi, halkın iradesinin teslim alındığı bir yönetim kurmak istiyorlardı. Darbecilerin bu niteliğini tespit etmek için elimizde yeterince veri var. Dolayısıyla darbeyle oluşacak durum halkın iradesinin yok sayıldığı, Kürdistan’da soykırım savaşının sürdürüldüğü bugünkü faşist düzenin sürdürülmesinden başka bir anlam taşımayacaktı. Bu anlamıyla fasit iktidarın bütün kliklerine karşı gerçek bir demokrasi mücadelesinin yürütülmesi devrimci-demokrat güçler için esastır. Ancak bu ilkesel duruş, başta Erdoğan-AKP iktidarı olmak üzere kendisini sahtekarca demokrasi savunucusu gösteren iktidar kliklerinin birisinin yanında olmayı asla haklı kılmaz. Doğru olan tüm gerici-faşist iktidar kliklerine karşı halkın gücüne dayanan gerçek demokrasi mücadelesi cephesini güçlendirmektir.

Başarısız darbe girişiminden dinci-faşist bir kalkışmaya

Başarısız kalan bu darbe girişimi sonrasında, Erdoğan-AKP iktidarının bu girişimi kendi konumunu sağlamlaştırma yönünde bir zemine dönüştürmek için yoğun bir çaba içinde olduğu görülüyor. Başarısız girişim sonrasında, iktidarın kontrolü ve yönlendirmesi altında; dinici simge ve sloganların kullanıldığı gösteriler gerçekleştiriliyor.  Camiler, imamlar ve diğer dinci yapılar bu organizasyonun birer parçasına dönüştürüldüler. IŞİD vari linç hareketleri, cinayetler yaşanıyor. Siyasi zeminde, sokakta ve medyada kullanılan dil, IŞİD’in dilinden farksız. Bu durum hem Türkiye'de artık dinci-faşist karakterli bir rejimin kitlesel-kültürel ayağının da oturmuş olduğunu, hem de Erdoğan-AKP iktidarının başarısız girişimi ne yönde kullanmak istediğini gösteriyor. Bütün bu veriler aslında Erdoğan-AKP iktidarının konumunu sağlamlaştırmak için,  dinci-faşist bir kalkışma peşinde olduğuna işaret ediyor. Dolayısıyla dinci-faşist kalkışmaya dönüşen bu hareketlerin genişleme ve sadece darbe girişiminde yer alan güçleri değil, tüm muhalefet güçlerini hedeflemesi ihtimali yüksektir. Teslim olan askerlerin linç edilmesi ve vahşice katledilmeleri, sanılmasın ki sadece bir intikamın eseridir. Bu girişimler polisin gözü önünde yaşanıyor, istense polis bu vahşeti önleyebilirdi. Demek ki yol veriliyor. Bizce bu yolla, esas muhalefet güçlerine, iktidara karşı başkaldırdıklarında kendi başlarına da böyle şeyler geleceğinin mesajı veriliyor.

O halde, bütün bu sahte demokrasi savunuculuğu oyunlarını ve bu oyunların arkasına gizlen kirli, kanlı ve vahşi iktidar savaşlarını teşhir etmek, ancak ondan da öte, dinci-faşizme karşı tüm halk güçlerini birleştirip örgütlemek yaşamsal öneme sahiptir. Bu konuda artık lafın, propagandanın ötesine geçmenin zamanı gelmiştir. Çünkü artık Kuzey IŞİD'nin bıçağı da kınından çıkmıştır.