Türk devletinin Dersim ve Kürdistan’daki egemenliği meşru-hukuki bir temele değil, hile, şiddet ve zorbalığa dayanıyor. Türk devleti Kürt halkının rızası olmadan dış devletlerle bir antlaşmaya ve askeri güce dayanarak Kürdistan’da varlığını sürdürüyor.
Ahmet Aydın
15 Kasım 2023
1) Kendisine, ailesine ve halkına zorla asimilasyon ve boyunduruk dayatan bir işgalci güce direnmek, her onurlu insanın yerine getirmesi gereken bir yurtseverlik görevidir. Seyit Rıza ve direnen diğer Dersimlilerin yaptığı da, kendilerini “yok edilmesi gereken bir çıban başı” olarak gören işgalci Türk devletine karşı direnmektir. Yani onlar, diğer ezilen halklar gibi, ezen bir güce karşı yurtseverlik görevlerini yerine getirmişlerdir. Tıpkı bugün ulusal varlığını ortadan kaldırmak isteyen İsrail devletine karşı savaşan Filistin halkı gibi.
2) Bir hainlik arıyorsanız o hainliği yapan Türklerin ‘’ulu önderi’’ Mustafa Kemal ve TC devletidir. Çünkü Kürtlere özerklik sözü verip, dış işgalci güçlere karşı bir Kürt-Türk ittifakı kuran, sonra da sözlerini unutup, Kürt halkını aldatan ve onu yok etmeye çalışan, Kürtlere, Dersimlilere karşı soykırım yapan Türklerin ‘ulu önder’idir.
3) Seyit Rıza’nın bizzat kendisi ya da bir temsilcisi aracılığıyla dünya devletlerine mektup yazması ve yardım istemesi kadar doğal bir şey yoktur. Nasıl ki, Rojava Kürdistan’ı IŞİD saldırılarına karşı kendi toprağını savunmak için dünya devletleri ile ilişki kurup yardım istediyse, bugün Filistin halkı İsrail saldırılarına karşı koymak için dünyadan yardım istiyorsa, Seyit Rıza da Türk devletinin yapmak istediği soykırıma karşı dünya halklarından yardım istemiştir. Keşke dünya Dersim’e silah yardımı dahil her türlü desteği verseydi, keşke dünya Dersimli çocukların, kadınların, yaşlıların süngülerle, gazla, ağır makineli tüfeklerle taranarak, yakılarak katledilmesine karşı bir eylemde bulunsaydı. Hayır, dünya Dersim’e bir mermi bile göndermediği gibi, TC’yi bile doğru dürüst kınamamıştır. Tanıkların, belgelerin bize anlattığı çıplak gerçeklik budur. Gerisi Türk faşistlerinin Dersim soykırımını meşrulaştırmak için uydurduğu yalanlardır.
4) Dersim halkının istediği tek şey kendi yurdunda kendi dili, inancı ve kimliğiyle kimsenin boyunduruğu altında olmadan yaşamaktı. Böyle bir yaşam her halkın, her etnik grubun doğal hakkıdır. Topraklarını genişletmek, daha büyük pazara ve daha çok yer altı ve yer üstü zenginliğe sahip olmak isteyen sömürgeci devletler, bu doğal hakkı değil, kendi sömürgeci egemenlik haklarını esas aldıklarından, ezilen halkların ‘’kendi kaderini tayin etme’’ hakkını kabul etmezler ve bu yöndeki talep ve mücadeleleri, ‘’hainlik’’, ‘’düşmanlık’’ olarak nitelerler. Mesela İspanya ve İngiltere devletleri Amerika kıtasını işgal ederek sömürgeleştirmeyi kendi hakları olarak görüyorlardı. Bu işgale karşı direnen yeri halk ise, onlara göre ‘’yasalara, kurallara uymayan asiler’’ yani düşmanlardı. Mesela İngiltere uzun bir süre Hindistan’ı işgal edip sömürgeleştirdi. Hindistan halkı da uzun bir süre bu işgale ve sömürgeciliğe karşı direndi, onlarca kez isyan etti. Bu direniş bastırılırken belki de milyonlarca insan katledildi. Şimdi işgalci İngiltere cephesinden bakarsanız, bu direnişler; kendi egemenlik haklarına karşı gerçekleştirilmiş yasadışı ve düşmanca eylemlerdi. Hindistan halkı açısından bakarsanız bu direnişler; gayri meşru bir biçimde ülkelerini işgal eden yabancı bir güce karşı gerçekleştirilmiş meşru eylemlerdi.
5) Bilumum Türk milliyetçisi diyecektir ki, ‘’Ama orası bizim vatan toprağımızdır. Biz kendi toprağımız üzerinde egemenliğimizi yeniden tesis etmek için savaştık.’’ Bunlara göre mesela Selanik, Sofya, Mekke, Musul da ‘’vatan toprağı’’dır. Osmanlı devleti diğer sömürgeci devletler gibi zorla bu toprakları işgal etmiş ve oralar birden Türklerin vatanı olmuş. Bilimden, tarihten, insanlıktan nasiplerini almamış haydutlar, vatan zorla işgal edilen ve devlet sınırları tarafından çevrelenen toprak değildir, vatan bir ulusun, bir etnik grubun tarihsel olarak üzerinde çoğunluk olarak yaşadığı toprak parçasıdır. Mekke, Sofya ve Selanik nasıl Türk yurdu değildiyse, Dersim ve Kürdistan da Türklerin yurdu değildir. Evet Dersim TC’nin sınırları içindedir ama Türk yurdu değildir. Dersim Kırmancların vatanıdır. Şu örneklerde olduğu gibi: Galler ve İskoçya Britanya yani İngiliz devletinin sınırları içindedirler. Ancak Gallerliler ve İskoçlar İngiliz, İskoçya ve Galler de İngilizlerin vatanı değildir.
6) Peki Türk devleti Dersim üzerindeki egemenlik hakkını nereden alıyor? Dersim Osmanlı devletinin sınırları içinde kalmasına rağmen, hiçbir zaman tam olarak Osmanlının kontrolüne girmedi. Fiilen Dersim 1938 yılına kadar otonom yaşadı. Osmanlı devleti kendisi açısından çok büyük bir tehdit oluşturmadığı için, bu fiili durumu kabullenmişti. Osmanlı devleti Dersim üzerindeki egemenlik iddiasını fiilen 1. Emperyalist paylaşım savaşı sonrasında yitirmiştir. Resmi olarak da, Sevr Antlaşması ile Kürdistan’ın özerklik hakkını tanıdığı için, Dersim’in bu bölge içindeki özerklik statüsünü de kabul etmiştir. 1923 yılında TC’nin kuruluşuyla Osmanlı devleti fiilen ve hukuken ortadan kalktı. Dolayısıyla, Kürdistan gibi Dersim de aslında hem hukuken hem de fiilen bağımsızlaştı. TC, Osmanlı devletinin mirasçısı olarak ortaya çıkıp Osmanlının egemenlik haklarını da devir almaya çalıştı. Bu iddiasını Lozan antlaşmasıyla kısmen uluslararası hukuk çerçevesinde kabul ettirdi. İşte TC hukuki olarak bu antlaşma üzerinden Dersim ve Kürdistan üzerinden hak iddia ediyor. Ancak Lozan masasında Kürdistan temsilcileri yoktu. Türk devleti hileyle bazı kişilere telgraf çektirmiş ve Kürtler TC delegasyonu içinde temsil ediliyormuş gibi bir görüntü yaratmıştır. Bu gerçek değildir. Lozan’da Kürtlerin halk tarafından seçilmiş temsilcileri yoktur. Dolayısıyla Lozan antlaşması Kürtleri, Dersimlileri bağlamaz.
Kaldı ki o Türk devleti Lozan antlaşmasına da uymamıştır. Mesela Lozan antlaşmasında TC uyruklu ama Türk olmayan Müslüman kesimler için şu maddeleri kapsar:
- 39/5. maddesinde: "Türkçeden başka bir dil konuşan Türk uyruklarına mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri bakımından uygun düşen kolaylıkların sağlanacağı."
- 38/1. maddesinde "Türk hükümeti, Türkiye'de oturan herkesin, doğum, bir ulusal topluluktan olma, (milliyet), dil, soy ya da din ayrımı yapmaksızın, hayatlarını ve özgürlüklerini korumayı yükümlenir" denilmekte ve devamla 38/2. maddesinde "Türkiye'de oturan herkesin her dinin ya da her mezhebin gereklerini açıkça ya da özel olarak serbestçe yerine getirme hakkına sahiptir"
- 39/4. maddesinde "herhangi bir Türk uyruğunun gerek özel gerek ticari ilişkilerinde, basın veya her çeşit yayın konularında, açık toplantılarında dilediği dili kullanmasına hiçbir kısıtlama konulmayacaktır’’ denilmektedir.
Antlaşmanın 37. maddesinde "Türkiye 38. maddeden 44. maddeye kadar olan maddelerin kapsadığı hükümlerin temel yasalar olarak tanınmasını ve hiçbir kanunun, hiçbir yönetmeliğin (tüzüğün) ve hiçbir resmi işlemin, bu hükümlere aykırı ya da bunlarla çelişir olmamasını ve hiçbir kanun, hiçbir yönetmelik ve hiçbir işlemin söz konusu hükümlerden üstün sayılmamasını yükümlenir" denilmektedir. Dolayısıyla 37. Madde ile TC Lozan antlaşmasını temel kurucu yasa olarak kabule etmiş ve hiçbir faaliyetinin bu antlaşmaya aykırı olmayacağını kabul etmiştir. Fakat Türk devleti yukarı saydığımız bu maddelerin hiç birisine uymamış ve Lozan antlaşmasını da ihlal etmiştir. Türk devleti bugün hala Kürt ulusunun milli kimliğini, Alevilerin inanç kimliğini kabul etmiyor. Bu devlet uzun bir zaman ‘’Kürt yoktur, Kürtçe diye bir dil yoktur’’ dedi. Bugün hala devlet içinde ve dışında bu resmi çizgiyi uygulamaya çalışan bir güruh vardır. Kürtçenin kullanımı ile ilgili yasaklar, Kürt halkının uzun süreli mücadelesi sonucunda geriletilmişse de, hala bugün Kürt basını, kültürü üzerinde baskılar sürmekte, mahkemelerde resmi dairelerde Kürtçenin kullanımı engellenmektedir.
Sonuç: Türk devletinin Dersim ve Kürdistan’daki egemenliği meşru-hukuki bir temele değil, hile, şiddet ve zorbalığa dayanıyor. Türk devleti Kürt halkının rızası olmadan dış devletlerle bir antlaşmaya ve askeri güce dayanarak Kürdistan’da varlığını sürdürüyor. Doğal olarak bu işgalci ve sömürgeci hegemonyaya karşı Dersimlilerin, Kürt ulusunun dün ve bugün verdiği ulusal kurtuluş mücadelesi meşrudur. Türk devleti meşru bir yönetim kurmak istiyorsa Dersimlilerle, Kürt ulusuyla yeni bir antlaşma yapmak zorundadır.
Dersim sorunu: Kim hain, kim zalim, kim haklı kim haksız?
Typography
- Smaller Small Medium Big Bigger
- Default Helvetica Segoe Georgia Times
- Reading Mode