05
Pzt, May
7 New Articles

Farkında mısınız? Yok oluyoruz.

Türkiye
Typography
  • Smaller Small Medium Big Bigger
  • Default Helvetica Segoe Georgia Times

Bolu Kartalkaya'da yaşanan facia, aslında bu devletin ve rejimin tüm topluma yaşattığı sosyal facianın, çok daha fazla görünür hale gelmiş bir kesitidir.

 

Ahmet Aydın 

23 Ocak 2024

 

Bolu Kartalkaya'da yaşanan facia, aslında bu devletin ve rejimin tüm topluma yaşattığı sosyal facianın, çok daha fazla görünür hale gelmiş bir kesitidir.

Alevler bir coğrafyayı sardığında, o alan içinde bulunan patlamaya müsait maddeler gürültüyle patlarlar, tıpkı Kartalkaya'daki otelin yanması gibi. Coğrafyamızda belki fiziki değil, ama sosyal bir yangın yaşanıyor. Ve bu yangın nihayet bu oteli de sardı ve fiziki bir yangına dönüşerek gördüğümüz faciaya neden oldu. 78 insan yanarak can verdi.

Evet, sosyal yangın fiziki yangınlara ve facialara neden oluyor.

Sosyal yangın ya da faciadan kastımız nedir? 

Bakınız, tüm otellerde ve diğer benzer işletmelerde olması zorunlu olan, duman dedektörü, yangın alarmı ve merdiveni gibi basit ve zorunlu tedbir ve sistemler bile bu otelde yok. Bu halde bu otelin işletilmesi insan aklına, işletme mantığına, bilime, felsefeye kısacası insan medeniyetine aykırıdır. Burada insanlığa aykırı bir durum var. Üstelik bu aykırılık sadece bu otel işletmesinde yaşanmıyor. İşte bazı örnekler: 

2023 depremi: inşaat tekniğine, yönetmeliklere ve bilime aykırı bir şekilde yapılan çürük konutlar nedeniyle, on binlerce insan beton yığınları arasında can vermişti. Üstelik kurum vasfını yitirmiş kurtarma birimlerinin geç müdahalesi ve yetersiz çalışmaları nedeniyle, kurtarılabilecek binlerce insan acı içinde kıvranarak ölmüştü.

2018 Çorlu tren kazası: Yağmur yağışı sonu bozulan tren raylarının yol açtığı tren kazasında, 25 kişi ölmüş 317 kişi de yaralanmıştı. Demir yolu tekniğine uygun döşenmediği gibi, Demiryolları ekipleri de rayların bakımını ve onarımını yapmamıştı. Yetersiz ve tıkalı menfezler rayların altını boşaltmış ve bu durum vagonların yoldan çıkmasına yol açmıştı.

204 İliç maden kazası: siyanür işlemi sonrasında ortaya çıkan artık toprağın depolandığı alanda büyük bir heyelan yaşanmış ve 9 işçi toprak altında kalarak can vermişti. Bu kaza sonucunda ne kadar ağır metalin Fırat suyuna ve yerel su kaynaklarına karıştığı da bilinmiyor. Daha önce de, bu madende siyanür havuzunda sızma ve toprak yığınında kayma yaşanmıştı. Bilim adamlarının ve çevre kurumlarının yaptığı tüm uyarılara rağmen, maden faaliyetleri sürdürülmüştü. İliç maden işletmesinde yaşanan bu kazadaki aykırılıklar bir yana, Fırat nehri gibi, ülkeler kateden ve kıyısında milyonlarca insanı barındıran bir ırmağın doğuş havzasına, böylesi bir işletme izni vermek, yine insan aklına ve medeniyetine aykırı bir durumdur.

Sonuç olarak; bu felaketlerin ortaya çıkışına kaynaklık eden insan faaliyetlerinde şu ortak özellikleri görüyoruz:

1-     Bilim, teknik, kurallar ve yasalar göz ardı ediliyor.

2-     İnsan ve diğer canlıların yaşamı ve doğa dikkate alınmıyor.

3-     Torpil, adam kayırma, rüşvet ve keyfi işleyişe dayalı çalışma yürütülüyor.

4-     Sermayenin en az maaliyet ile azami kar elde etmesi hedefleniyor.

 

Peki bütün faaliyet ve uygulamaları yürüten ve kontrol eden güç hangisidir? Elbette ki siyasal iktidar. Ancak unutmayalım ki, bu siyasal iktidarı, devleti elinde tutan da sermaye sınıfıdır. Yani bu iktidarın ve devletin sahibi sermaye sınıfıdır. Dolayısıyla bu düzen, sermeyenin kârının ve birikiminin sürekli bir şekilde büyütülmesi esası üzerine kurulmuştur. Sermaye ve onun iktidarı açısından bu esas dışındaki her şey; insan yaşamı, doğa, hukuk, ahlak vb değer ve varlıklar tali ve göz ardı edilebilecek niteliktedir. Ya da bu değer ve varlıkların kaderi sermayenin çıkarlarına endekslidir. Büyüyen ve giderek daha az elde merkezileşen sermaye, daha güçlü ve otoriter bir devletin ve rejimin temelidir. Kısacası sermaye ile devlet otoritesi ya da siyasal hegemonya arasında doğru bir orantı vardır. Ama büyük sermaye ve güçlü bir siyasal iktidar ya da devlet ile toplumun emekçi ve yoksul kesimlerinin yani toplumun çoğunluğunun hakları, özgürlükleri, refahı, sağlığı kısacası yaşamı arasında ters bir orantı vardır.

Sermaye ancak toplumun çoğunluğunu giderek artan yoksulluğa mahkum ederek ve siyasal ekonomik haklarını kısıtlayarak büyümesini sürdürebilir. Toplumun bastırılması için de giderek otoriterleşen ve totaliterleşen rejim ve devletlere ihtiyaç vardır. Türkiye'de bugün var olan faşist rejim, işte sermayenin bu birikim ve kar hedefinin bir sonucudur. İşin kötüsü, sermayenin büyümesinin ve toplumun çoğunluğunun hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmasının sınırı, sadece Türkiye'de değil, dünyada da insan yaşamının sınırına yaklaşmıştır. İnsanı ve bugüne kadar edinilmiş medeniyet değerlerini hiçleştiren, kuralsız, kaidesiz yeni vahşi kapitalizm daha doğrusu barbar kapitalizm aşamasındayız. Bu aşamada insanların değil onlu, yüzlü, binli rakamlarla ifade edilen gruplar halinde, milyonlar şeklinde yakılmasına, kafalarının kesilmesine, bombalarla yok edilmesine, ya da açlıktan ölmelerine şaşırmamak lazım.