05
Pzt, May
7 New Articles

İmamoğlu’na karşı operasyon ve protesto eylemleri

Türkiye
Typography
  • Smaller Small Medium Big Bigger
  • Default Helvetica Segoe Georgia Times

 

 Türkiye solunun önemli bir kesimi; İmamoğlu’nun kişiliği, onun faaliyetleri ve çizgisi ile kendi arasına bir mesafe koyma hassasiyeti taşımıyor. Onu demokrasi kahramanı düzeyine yükseltip, onun imgeleri ve programının belirleyiciliği altında sokaklara çıkıyor. 

 

Ahmet Aydın

23 Mart 2025

 

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun önce üniversite diploması iptal edildi ve ardından 106 kişi ile birlikte ‘suç örgütü yöneticisi olmak ve suç örgütüne üye olmak’, ‘irtikap’, ‘rüşvet’, ‘nitelikli dolandırıcılık’, ‘kişisel verileri hukuka aykırı ele geçirme’, ‘ihaleye fesat karıştırmak’ ve ‘PKK/KCK terör örgütüne yardım’’ suçlamalarıyla göz altına alındı.

Daha önce de, basit bir ‘’ahmak’’ kelimesi üzerinden devlet görevlilerine hakaret ettiği gerekçesi ile İmamoğlu hakkında ceza davası açılmış ve siyaset yasağı istenmişti.

İktidarın yargı ve polisi siyasal muhalefete karşı bir bastırma, sindirme ve tasfiye aracı olarak kullandığı açıktır. Bu gerçeklik bilindiği için, İmamoğlu’na karşı gerçekleştirilen operasyon, toplumun önemli bir kesimi tarafından siyasi amaçlı bir cezalandırma ve tasfiye operasyonu olarak görüldü. Doğrusu ‘’ahmak’’ davası ve DEM Parti ile ‘’Kent Uzlaşısı’ adıyla sürdürülen ittifak üzerinden sürdürülen ‘’teröre yardım’’ soruşturması, siyasal amaçlıdır. DEM Parti ile ittifakın terörle bir alakası yoktur. Yasal zeminde ve yurttaşların dayanışmasına dayanan bir ittifaktır bu. Bütün bu gerekçelerle yürütülen soruşturma ve cezalandırma çabalarına karşı durmak, her demokratın görevidir.

Fakat, ‘’rüşvet, yolsuzluk ve suç örgütü oluşturma’’ gibi suçlamalar karşısında, adil yargılanma hakkını savunmakla birlikte, İmamoğlu’na bu konuda kefil olmak ve onu savunma pozisyonuna düşmek kesinlikle yanlıştır. Yargının adil olmaması ve iktidarın yargı ve polisi siyasal amaçları için kullanması, İmamoğlu’nun suç işlemediği anlamına gelmez.

Bu konuda iktidarın çifte standartçı davrandığını da elbette teşhir etmeliyiz. İktidar partilerinin yönettiği belediyelerde ve devlet kurumlarında yolsuzluk, rüşvet, yağma suçları alabildiğine yaygın bir şekilde işlendiği halde, bu suçlar konusunda neredeyse hiçbir adım atılmıyor. Ya da göstermelik bir operasyon yapıldıktan sonra, suçlular aklanarak serbest bırakılıyor. Ancak muhalefetin yönettiği belediyelerin en küçük bir suçu ya da yanlışı büyütülerek cezalandırılıyor. Ya da, Kürdistan’da olduğu gibi, belediye yönetimleri uyduruk bir ‘’terörle bağlantılı’’ suçlamasıyla görevden alınıp, yerine kayyumlar atanıyor.

Ancak tekrar ediyorum, iktidarın faşist karakterinden ve genel olarak muhalefete karşı tavrından hareketle, toptancı bir İmamoğlu savunusu ve destekçiliği, taraftarlığı devrimci/sosyalist hareketlerin ve kişilerin takınabileceği bir tavır değildir. İmamaoğlu’nun kişisel yapısı, bugüne kadarki faaliyetleri, ortaya koyduğu siyasal duruş; böylesi bir tavrı mümkün kılmıyor. İmamoğlu’na karşı düzenlenen operasyon, iktidarın faşist uygulamalarının tipik örneği ve tüm demokratik muhalefete yönelmiş genel bir saldırı olarak değerlendirilemez. Bu tutum, demokrasi mücadelesini; İmamoğlu ve dolayısıyla sermayenin bayrağı altında vermek anlamına gelir ki, bu hiçbir zaman gerçek bir demokrasi mücadelesi olmayacaktır ve devrimci/sosyalist hareketin silikleşip, burjuvazinin yedek gücü durumuna düşmesine neden olacaktır.

Unutmayalım ki, sermaye fraksiyonları arasında da çelişki ve çatışmalar vardır. Biz bu çelişkilerden elbette yararlanmaya çalışırız ve güvenilmez olsalar bile, faşizme karşı verilen demokrasi mücadelesinde bazı sermaye kesimleri ile geçici ittifaklara gireriz. Ancak, esas itibariyle sermaye fraksiyonları arasındaki uzlaşır çelişkilere yaslanılarak yürütülen bir demokrasi mücadelesinin, başarıya ulaşma şansı yoktur.

Ekrem İmamoğlu yerel ve uluslararası sermaye sınıflarının siyasal temsiliyetine soyunmuş, onların iktidara gelmesi için faaliyet yürüten bir grubun başıdır. İmamoğlu halkçı, solcu ve hatta tutarlı bir demokrat bile değildir. İmamoğlu'nun siyasette temel aldığı çelişki, halk ile sermayenin iktidarı arasındaki çelişki değil, iktidardan dışlanmış bir sermaye fraksiyonu ile; iktidardaki sermaye fraksiyonu arasındaki çelişkidir. Bu uzlaşır bir çelişkidir. Bunu, İmamoğlu’nun bugünkü iktidarın temel dayanağını oluşturan beşli çete üyelerine elden teslim dağıttığı ihalelerden anlıyoruz.  İmamoğlu’nun bu faşist rejim karşısında, burjuva demokratik anlamda bile olsa, ortaya koyduğu alternatif bir siyasal programı yoktur. O, ‘’Millet İttifakı’’nın temel programatik hedefi olan ve burjuva demokratik bir öz taşıyan ‘’güçlendirilmiş parlamenter demokratik sistem’’ vaadine bile sahip çıkmamaktadır. Çünkü, büyük sermaye gruplarının çıkarı, tek adam yönetimine dayanan otoriter bir rejimden yanadır.

İmamoğlu’nun çalışma tarzı da, esasında AKP’nin ve bugünkü iktidarın çalışma tarzından farklı değildir. Bunu ihale dağıtımı, Avrupa’da geziye götürülen yandaş gazeteciler, trol ordusu ve basın yolu ile yürütülen linç faaliyetleri gibi pratik örneklerden görebiliyoruz. Bu nedenle; İmamoğlu’nun faaliyetlerinde kirli ve kriminal ögelerin bulunması büyük olasılıktır.

Gördüğümüz şu ki, Türkiye solunun önemli bir kesimi; İmamoğlu’nun kişiliği, onun faaliyetleri ve çizgisi ile kendi arasına bir mesafe koyma hassasiyeti taşımıyor. Onu demokrasi kahramanı düzeyine yükseltip, onun imgelerinin ve programının belirleyiciliği altında sokaklara çıkıyor. Halbuki, sol/devrimci hareketler, neyi protesto ettiklerini ve İmamoğlu’na karşı yapılan operasyona hangi düzeyde ve hangi gerekçe ile karşı çıktıklarını, ona yapılan bazı haksızlıklara karşı çıkmakla birlikte, onunla aynı ideolojik ve siyasal çizgide olmadıklarını, hem söylemde hem de eylemde ortaya koymalıydılar. Fakat tersine, bu kesimler, faşizme karşı birleşik bir demokrasi mücadelesi yürütme gerekçesiyle, İmamoğlu bayrağı altında sermaye kuyrukçuluğu pozisyonuna düşmüşlerdir. Bu durum sürpriz değildir, uzun bir zamandır; Türkiye devrimci/sosyalist hareketinin, burjuvaziden bağımsız bir devrimci-demokrasi mücadelesi yürütme, faşizm karşısında gerçek bir devrimci-demokratik alternatif ortaya koyma irade ve kararlılığının zayıfladığını gözlemliyorduk.

Batı basını, İmamoğlu protestolarını, burjuva muhalefetin eylemleri olarak yansıtıyor. Dış kamuoyunda sol/devrimci hareketlerin ismi bile geçmiyor. Kuşkusuz bu sadece Batı medyasının faydacı ve manipülatif çabasıyla açıklanamaz. Bu algıyı oluşturan belirleyici faktör, sol/devrimci hareketin, burjuva muhalefetin siyasal programı ve sloganları karşısında silikleşmesidir.

Kürt halkı İmamoğlu meselesinde ne yapmalıdır?

Kürt halkı elbette ki, haksızlığa, adaletsizliğe ve zulme karşı çıkacaktır. Ancak, bu karşı çıkışın düzeyini ve sınırını da elbette kendisi belirleyecektir. Ayrıca, İmamoğlu kendisini ‘’Türk milletine’’ emanet ettiği için, Kürt milletinin kendisini bu konuda çok sorumlu hissetmesi beklenmez.

Diploma meselesi

İptal edilen diploma meselesi, İmamoğlu’na karşı düzenlenen operasyonun ikili karakterine ve buna bağlı olarak bizim, bu operasyona karşı temkinli ve sınırlı bir duruş geliştirmemiz gerektiğini anlatan somut bir örnektir.

Doğrudur, bu iktidar bir açığını bularak, ya da olmayan bir açığı varmış gibi göstererek, muhalifleri etkisizleştirmeye çalışıyor. Fakat böylesi bir gerçeklik var diye, biz otomatikman ‘’hayır İmamoğlu’nun diploması gerçektir ve geçerlidir’’ savunması yapamayız.

Diploma konusunda benim görüşüm şudur: İmamoğlu’nun diploması akademik standartlara ve prosedüre uygun olarak alınmış bir diploma değildir. Ki bu gerçekliği İmamoğlu tarafı da kabul ermek zorunda kaldı. İmamoğlu diyor ki, ‘’Diğer öğrenciler yatay geçiş yaptı, bunu görünce ben de üniversiteye başvurdum kabul edildi. Bir suç varsa, bu üniversitenin suçudur. Yanlış bir işlem sonucunda alınsa da, diplomam kazanılmış bir haktır, geri alınamaz.’’ Bir hukuki tartışmaya girmeden diyorum ki, olmayan bir prosedüre göre alınmış bir diploma, hak edilerek alınmış gerçek bir diploma değildir. Adil davranan birisi, bu diplomayı savunamaz.

Rüşvet ve yolsuzluk konusunda olduğu gibi, iktidarın diploma konusunda da çifte standartçı davrandığı doğrudur. Erdoğan’ın diploması da şaibelidir, hatta bana göre diploması yoktur. Ancak hiçbir yargı organı ve akademik kurum bu olayın üstüne gitmiyor. Fakat, İktidarın anti-demokratik ve çifte standartçı uygulamaları, İmamoğlu’nun diplomasını hakiki yapmaz ve bizim o diploma bağlamında İmamoğlu’nu savunmamızı gerektirmez.